ESKİDEN ÇOK ESKİDEN
Erkek avcı kadın toplayıcı imiş. Roller biçilmemiş aslında. Öğretilmemiş de. Sahip oldukları fiziksel donanımlarına uygun bir görev dağılımı olmuş doğallıkla. Görevini yerine getirebilmek için erkek, savunma ve saldırıya geçmede ustalaşmak zorunda kalmış.Öl ya da öldür rolünde hataya yer olmadığından tüm dikkatini oynadığı bu oyuna vermiş. Böylelikle beyni yaşamsal konulara ve alarm durumlarına yoğunlaştığından ,yaşamdaki diğer konularla ile ilgili beyinsel becerilerini yeterince geliştirememiş. ( Kadınlar bu durumdan her zaman şikayetçi olmuş)
Kadın, toplayıcı rolünü üstlenmiş. Hatta bitki tohumlarından yeni ürün elde etmeyi kadının keşfettiği anlatılır.Tarihin ilk ziraatçisi kadın, aynı zamanda doğurmuş, çoğalmış. Küçücük bebeklerinin hayatta kalabilmeleri için duygularını ve sezgilerini sürekli hareket halinde tutmak zorunda kalmış. Ayrıntılar konusunda uzmanlaşmış.
Zaman ilerledikçe kadın ve erkeğin konforları yavaş yavaş artmış. Düşünce sistematikleri iyice oturmuş. Yaşamak ve üremek o kadar çok iç içe imiş ki, doğurgan olan kadın, zaman zaman cinsellikten kopmak zorunda kalmış. Erkek kesintisiz devam edebilmiş cinselliğine. Kadınlarının ve çocuklarının sayısı artmış da artmış.
Yeryüzündeki insan sayısı artıp toplumsal yaşam başlayınca, beraberinde bugünkünden çok farklı toplumsal ahlak anlayışları da ortaya çıkmaya başlamış.
Kadınların üreyebilmesi kutsanmış. O dönemlerde neredeyse tüm tanrıçalar fahişeymiş! Kadın cinselliği tanrısal bir anlam kazanmış. ( Sümer’de İnanna bizzat fahişelik benzetmesiyle doğurganlığın, bereketin tanrıçası olmuş ve ona atfedilen yüksek konumlar hep fahişeliğiyle anılmış. )Ta ki üremede erkeğin rolü anlaşılıncaya kadar. Bu durum anlaşılınca, kısa bir süre gücü elinde tutan kadın, evlerden içeri sokulmaya başlanmış. Erkek, adeta kazan kaldırmış ve gücü bir daha kadına teslim etmemek için and içmiş.
Kadınların üreyebilmesi kutsanmış. O dönemlerde neredeyse tüm tanrıçalar fahişeymiş! Kadın cinselliği tanrısal bir anlam kazanmış. ( Sümer’de İnanna bizzat fahişelik benzetmesiyle doğurganlığın, bereketin tanrıçası olmuş ve ona atfedilen yüksek konumlar hep fahişeliğiyle anılmış. )Ta ki üremede erkeğin rolü anlaşılıncaya kadar. Bu durum anlaşılınca, kısa bir süre gücü elinde tutan kadın, evlerden içeri sokulmaya başlanmış. Erkek, adeta kazan kaldırmış ve gücü bir daha kadına teslim etmemek için and içmiş.
Orta çağa gelindiğinde kadının salağı pek bir makbulmüş. Sahip olduğu zekayı hafifçe bile olsa gösteren tüm kadınlar 'cadı' damgasıyla damgalanır bir güzel yakılırlarmış.Hatta bazı toplumlarda kocası öldüğünde sağa sola sardırmasın diye dul kadın kocasıyla birlikte yakılırmış. O dönemlerde kocasını zehirlemeye kalkan kadın vakasına hiç rastlanılmazmış.
İlkel dinler zamanında saltanat süren kadın,tek tanrılı dinlerin gelişinden sonra iyice eziktirilmiş. Nedendir bilinmez, kiliseler o kadar gıcık olmuş ki kadına,neredeyse kadın erkek birlikteliğini , cinselliği yasaklamalarına ramak kalmış Ama bakmışlar ki bu melun kadınların hiç biri bakire Meryem gibi doğuramıyorlar, nesil kuruyacak, sırf çocuk yapmak için sakınımlı ve denetimli cinselliğe nefretle izin vermişler. Atsan atılmıyor satsan satılmıyor misali bu kadınları ne yapacaklarını bilememişler.Tüm bu baskılarına rağmen baş edememişler kadın milletiyle.
İngiltere kralı VIII.Henry, Boleyn kızının aşkı için, kudretli papayı rencide etmiş, kendi bağımsız kilisesini kurmuş.
.
Bazen de erkek kılığına girip savaşmışlar Jeanne d'Arc gibi.Yakıla yakıla yok edilememişler Fransız ihtilalinin hazırlayıcısı olmuşlar.
Sonraki günler kadın için biraz daha huzurlu geçmiş. En azından erkek de kadın da kendi doğal rolleri içinde yaşamaya başlamışlar.Ta ki sanayi devrimine kadar. Ne olduysa o dönemde başlamış. Kadını evlerden içeri sokamamışlar artık. Kadın, eğitim almış, çalışmış. Hatta Madam Curie denen haddini bilmez bir kadın uranyum ile araştırmalar yapıp radyoaktiviteyi bile bulmuş. Bu arada, kadın, kendi doğum kontrolünü kendi bedenine zulmederek başarmaya çalışmış. Teknoloji ilerleyip doğum kontrol yöntemleri geliştikçe iyice bir arsız olmuş. Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik bırakmayacaksın özlü sözü tüm bu vahim durumların sonucunda ortaya çıkmış. Sonunda kadının erkeğin gerisinde de olsa bir kimliği oluşmuş. Hiyerarşinin sağlandığı bu dönemde evlilikler uzun ömürlü imiş. Boşanmalar yok denecek kadar az olurmuş. Kadın ve erkek yuvarlanır giderlermiş. Erkek erkekliğini , kadın kadılığını bilirmiş. Erkek dövermiş de severmiş de.
Önüne yemeği konan,çamaşırları yıkanıp paklanan,banyoda mal gibi oturup kadını tarafından yıkanıp kırklanan erkek, saçlarını okşarmış, kolunda uyuturmuş kadını.
Sonradan ne olduysa olmuş.bir anda elektronik aletler,bilgisayarlar, internet, arama motorları facebook, twetter gibi abuk sabuk şeyler icat olmaya başlamış. Kadının gözü açılmış. Atatürk gibi bazı devlet adamları kadının okutulmasını, eğitim görmesini istemiş. Kadın, önce avukatlık, doktorluk, öğretmenlik gibi işlerde rakip olmaya başlamış erkeğe, sonrası fena...Otobüs şöförü, vinç operatörü gibi erkeğin tekelindeki işlere de el atmaya başlamış.
Erkek önce bozulmuş,ama kadının eve para getirmesi tatlı gelmiş bir süre sonra. Kadın hem evde hem işte çalışırmış, hem de çocuk doğurur, büyütürmüş. Tüm parasını da kocasına verirmiş. O sıralar kadın hakları diye bir şeyler ortaya çıkmış. Erkek, önceleri gülmüş alay etmiş; feminizm denen bu uyanışı pek ciddiye almamış, ama gelinen son noktada her konuda kendisine eşitlenen bu kadınla flört etmek hatta evlenmek zorunda kalmış.
Erkek, durumu kabullenmiş ama biraz da küsmüş kadına. Kendisine yeni bir tarz geliştirmiş. Artık kadınsı özelliklerle donanmaya başlamış.Kolay yorulur, kolay ağlar olmuş. Kadının saçlarını okşayıp kollarında yatırmamaya başlamış..
Erkek, durumu kabullenmiş ama biraz da küsmüş kadına. Kendisine yeni bir tarz geliştirmiş. Artık kadınsı özelliklerle donanmaya başlamış.Kolay yorulur, kolay ağlar olmuş. Kadının saçlarını okşayıp kollarında yatırmamaya başlamış..
Kadın bu durumdan hiç hoşlanmamış. Sığınılacak, sarınıp sarmalanacak güçlü kollara ihtiyacının olduğunu haykırmaya başlamış. Erkek duymamış bu haykırışları. Haykırmaktan yorulmuş, kızgın kadın, kanunların da desteğini aldığından, boşanmış erkekten.. Ama bakmış ki aradığı erkek hiç bir yerde yok. Kadın olarak güçlendikçe, güçlü kol bulma şansı azalmaya başlamış. Şaşırıp kalmış.
Özgürlük masalının sonunda kadın, öbür yarısını kaybettiğini fark etmiş. Erkek, bir şey fark etmemiş. Avcılık meziyetini başka avlara yönlendirmiş. Şehir yaşantısı için fazla gelen enerjisini halı saha maçlarında boşaltmış. Kadını anlamaya çalışmanın anlamsız bir uğraş olduğu ortak düşüncesiyle hayatına devam etmiş.
Binlerce yıllık gelişimi ve gelinen son durumu çok güzel özetlemişsiniz......
YanıtlaSilEeeee ne olacak şimdi??????
Herkes kendi güçlü kollarıyla kendisini mi saracak sadece?????
Ya da aşkın gücü, karşılıklı kabul, saygı ve değer vermeye yetebilecek zeka ve davranışı da geliştirebilecek mi??????
Genel durum böyle şimdilik.Ama karşılıklı kabul ve saygı ile çok güzel bütün oluşturan çiftler de var.birbirine sımsıkı sarılarak.
YanıtlaSil