İzleyiciler

2 Ocak 2016 Cumartesi






Yunan mitolojisine göre insanlar dört kol, dört bacak ve iki yüzü olan bir kafa ile yaratılmıştı. Güçlerinden korkan Zeus onları ikiye ayırdı  ve onları hayatları boyunca diğer yarılarını aramaya mahkum etti.  Nihai amaç diğer yarını bulmaktı. Diğer yarını bulduğunda “aşk” sizi birlikte tutar deniyordu. Doğru muydu bu?.


"Erkekler,  kadınlara gönderilen Truva atı gibiydiler. Bir hediye gibi geliyorlar, evlenmeden önce kadınlara tam bir   illüzyon yaşatıyorlardı. Evlilikten sonra Truva atının içinden çıkan savaşçılar  gibi, erkeklerin  içlerinden bir yığın işgalci ortaya çıkıyordu."





"Kendisiyle konuşması gerekiyordu. Acilen hem de. Bir yandan aynada yüzünü iceliyor, bir yandan biraz önceki karşılaşmalarını düşünüyordu.Sanki yüzünde  ne yapması gerektiğinin ipuçlarını bulacakmış  gibi. Tesadüfler var mıydı gerçekten? Yoksa bazı şeylerin farkına varabilmemiz için itina ile hazırlanmış kurgular mıydı tüm yaşananlar."





Emir'in kokusu Nil'in içine kaçtı. Ah bu koku. Hiç değişmemişti. Sıcak,ferah,davet eden ,sakinleştiren ,baştan çıkaran koku.Yok artık bu kokuyu da duydun sen daha iflah olmazsın dedi Nil kendi kendine. O sırada çanlar mı çalıyordu, kuşlar mı cıvıldaşıyordu, bando mızaka alayı mı geçiyordu? Dizlerim bağlarına sahip ol rezil etme beni !!





"Bozkırın bahardan bahara açan güzelliğine inat İstanbul her mevsim güzeldi.Her yaştan her gelir seviyesinden insanın  yaşarken keyif alacağı bir şeyler mutlaka bulunurdu bu koca şehirde.İstanbul'un kalbi de  kırıktı aslında.Kalbinin yarısı Asya'da Yarısı Avrupa'daydı. Bu kadar hor davranılmayı  asla hak etmiyordu. Sahip olduğu güzellik başına bela,defalarca  tecavüz edilip öldürülmeye çalışılan bir kadının yazgısını yaşıyordu sanki.Ya benimsin ya toprağın dercesine herkes güzel İstanbul'un bir yerlerinden bir seyler  koparma çabası içerisindeydi."

1 Ocak 2016 Cuma





" 20 li yaşlarda hayat baş döndürücü bir hızla geçiyodu. Yapacak o kadar çok iş, ulaşılacak o kadar çok hedef vardı ki. İnsan tüm konsantrasyonunu bunlara veriyor, yaşamın ve gençliğin sessizce el değmeden yanı başından akıp gittiğini fark etmiyordu bile. Bu yaşlarda hayatlar yarına odaklı yaşanıyordu.Yarın ve sonraki günler her şeyin çok güzel olması için. O zamanlar insan kazanılacak para ve ünün mutluluğun anahtarı olduğunu sanıyordu.Yarının tarihi belli değildi aslında ertelenmiş bir gündü yarın. İşte o yarında gerçek anlamda yaşanmaya başlanacaktı."






Isınan havanın güzel kokusunu  derince içine çekti. Bir şey eksikti yine. İyot kokusu. Denizle haşır neşir yıllardan  sonra yaşamaya başladığı Ankara Nil'i boğmuş adeta  kurutmuştu. Denizi olan bir yerde yaşamanın ayrıcalık olduğunu düşünüyordu ama Ankara'da geçirdiği bunca yıldan sonra bozkır iklimine de alışmıştı. Bozkırın ilk baharı da yazı da  başka bir güzel oluyordu.İlkbaharda her yer rengarenk gelincikler, kır çiçekleriyle dolardı. Öbek öbek kıpkırmızı gelinciklere alışmış olan Ankaralılar Ankara'da bunca çeşit renkte gelincik olduğunun farkında bile olmazlardı. Varsa yoksa AVM ler. Kırsal alan zaten yok denecek kadar azdı. Oralar da mangal ve Ankaralı Turgut hayranlarıyla dolardı .Burada varoş yaşam tarzını benimseyenlerle entellektüel kesim arasında keskin sınırlar vardı. Ankara'da yeni tanıştığınız birisi adınızdan önce nerede oturduğunuzu sorardı.